I-GİRİŞ
Tebliğimde “Haksız İhtiyati Tedbirden Doğan Tazminat Davası” başlığı altında öncelikle haksız ihtiyasti tedbirden doğan tazminat davası şartlarını, bu davanın yargılama ve usulü, ihtiyati tedbir kararı verilemeyen halleri, konumuza ilişkin özel düzenlemeler konuları işlenmiştir. Konuya ilişkin bir Yargıtay kararı tahlil edilmiştir.
II-GENEL OLARAK
Aleyhine ihtiyati tedbir konulan kişi, bu tedbir nedeniyle çeşitli zarlara uğrayabilir. Eğer dava sonucunda ihtiyati tedbirin haklı olduğu ortaya çıkarsa, bu durumda uğranılan zararın bir önemi yoktur. Ancak aleyhine ihtiyati tedbir konulan kişinin davayı kazanması, ihtiyati tedbir koyduran tarafın haksız olduğu anlamına geleceğinden, aleyhine tedbir konulan kişinin, davanın kesin hükme bağlanmasından önce konulan ihtiyati tedbir sonucu uğradığı zararların tazmin edilmesini isteme hakkı doğmuş demektir.[1]
HUMK’ da haksız ihtiyati tedbirden dolayı zarar uğrayan kimsenin açacağı dava ile ilgili olarak ayrıntılı düzenleme yapılmamıştır. Sadece HUMK 110.maddede, ihtiyati tedbir isteyen kimseden teminat alınacağı belirtilmiştir. Eğer açılan tazminat davası kazanılırsa bu tazminat öncelikle teminattan karşılanacaktır[2]. Ancak bu dava daha çok haksız filden doğan tazminat davasına benzemesi nedeniyle davanın şartları da buna göre belirlenmektedir[3].
HUMK tasarısının 403. maddesinde tazminat başlığı altında;
“Lehine ihtiyatî tedbir kararı verilen taraf, dava sonunda haksız çıkar veya tedbir kararı kendiliğinden kalkar yahut itiraz üzerine kaldırılırsa, ihtiyatî tedbirin alınması veya uygulanması sebebiyle yahut tedbirin uygulanmamasını veya kaldırılmasını sağlamak için, teminat göstermiş olmasından dolayı uğranılan zararı tazminle yükümlüdür.
Haksız ihtiyatî tedbirden kaynaklanan tazminat davası, asıl davanın karara bağlandığı mahkemede açılır.
Tazminat davası açma hakkı, hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyatî tedbir kararının kalkmasından itibaren, bir yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar.” Hükümleri getirilmiş, ayrıca tasarının 396. maddesinin 2. fıkrasında “ Asıl davanın reddine ilişkin hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyatî tedbir kararının kalkmasından itibaren, bir ay içinde tazminat davasının açılmaması üzerine teminat iade edilir.” hükmü getirilmiştir.[4]
III-HAKSIZ İHTİYATİ TEDBİRDEN DOĞAN TAZMİNAT DAVASININ ŞARTLARI
Haksız olarak ihtiyati tedbir kararına karşı, ihtiyati tedbir kararı ile muhatap olan taraf ile bu karardan etkilenen üçüncü kişilerin tazminat davası açabileceklerini daha önceden belirtmiştik. Böyle bir davanın açılabilmesi için bazı şartların oluşması gerekecektir. Haksız ihtiyati tedbirden doğan tazminat davası, haksız fiilden doğan tazminat davasına benzediği içindir ki, burada aranan dava şartları da haksız fiilden doğan tazminat davalarında aranan şartlara göre belirlenmiştir. Buna göre haksız bir ihtiyati tedbirden dolayı tazminat davası açılabilmesi için;
1-İhtiyati tedbir kararı verilmiş olmalıdır,
2-İhtiyati tedbir kararı icra edilmiş olmalıdır,
3-İhtiyati tedbir kararının haksız olduğunun anlaşılmalıdır,
4-Haksız ihtiyati tedbirden dolayı bir zarar ortaya çıkmış olmalıdır,
5-Haksız ihtiyati tedbir ile zarar arasında uygun nedensellik bağı kurulabilmelidir.[5]
BK. 41 ve devamı maddelerde düzenlenen haksız fiil sorumluluğunun şartlarından olan “kusur” burada bir şart olarak karşımıza çıkmamaktadır. Çünkü haksız ihtiyati tedbirden doğan sorumluluk, bir kusursuz sorumluluk halidir. Bu sebeple ihtiyati tedbir alarak bunu uygulatan tarafın kastı, ihmali ve herhangi bir kusurunun bulunup bulunmadığının, bu durum bakımından bir önemi bulunmaktadır. Bu sebeple ihtiyati tedbir kararı alıp uygulatan taraf, tamamen iyiniyetli olarak hareket etse, hiçbir kusuru bulunmasa dahi, diğer tarafın uğradığı bütün maddi ve manevi zarar ve ziyanı ödemek zorundadır.[6] Ayrıca, haksız ihtiyati tedbir kararı alıp uygulatan tarafın kusurunun bulunup bulunmamasının, kendisinden istenilecek olan manevi tazminatın miktarı bakımından, ağırlaştırıcı bir sebep olarak görülebilecektir.[7]
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, yukarıda sayılan dava şartlarının teker teker üzerinde durarak açıklamalarımıza devam edeceğiz.
A)İhtiyati Tedbir Kararının Verilmiş Olması
Haksız ihtiyati tedbirden doğan tazminat davasının kabul edilebilmesi için, ortada bir ihtiyati tedbir kararı bulunmasıdır; aksi takdirde böyle bir dava gündeme gelmez.[8] İhtiyati tedbir, yalnız yetkili mahkeme tarafından verilecek bir karar bulunması durumunda, yine yetkili mercilerce icra edilir. Eğer ortada mahkeme tarafından verilen bir ihtiyati tedbir kararı yoksa, ikinci dava şartı olan “kararın icra edilmiş” olup olmadığı inceleme konusu dahi yapılamaz; zira ortada uygulanabilir bir karar bulunmamaktadır.
B)İhtiyati Tedbir Kararının İcra Edilmiş Olması
İhtiyati tedbir kararının verilmesi ile karşı taraf bir zarara uğramaz. Zarara uğraması için bu kararın icra edilmiş olması gerekir.[9] Şayet ihtiyati tedbir kararı verilmiş, yani ilk dava şartı gerçekleşmiş, ancak uygulanmamışsa, haksız ihtiyati tedbirden doğan tazminat davasının bir şartı gerçekleşmemiş olur. Verilen ihtiyati tedbir kararının tamamen veya kısmen icra edilmiş olması açısından pratik bir fark bulunmayıp, önemli olan ortaya çıkan zararın tazminidir.[10]
C)İhtiyati Tedbir Kararının Haksız Olduğunun Anlaşılması
Her türlü ihtiyati tedbir kararından dolayı ortaya çıkan zararın tazmini söz konusu olamaz. Tazminat için gerçekleşmesi gereken ikinci şart, “haksızlık” şartıdır; ihtiyati tedbir isteyenin bundan doğan zarardan sorumlu tutulabilmesi için, ihtiyati tedbirin haksız olduğunun anlaşılması gerekir. Bu ise asıl davanın soncunda belli olur. Yani ihtiyati tedbir koyduran taraf (asıl davacı) dava sonucunda haksız çıkmış (davayı kaybetmiş) ise, ihtiyati tedbir haksız demektir.[11] İhtiyati tedbir kararı alan tarafın, ihtiyati tedbir kararı verildiği davada haklı çıkan tarafın, aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilene herhangi bir tazminat ödemesi, kural olarak söz konusu değildir.[12]
Tedbir isteyen kimsenin ileri sürmüş olduğu hakkını tam olarak ispat etmesi beklenmez. Böyle bir hakkının varlığını gerçeğe yakın bir şekilde göstermiş olması yeterlidir. Buna rağmen tedbir isteyen kimsenin dava sonunda haksız çıkması mümkündür. Bu takdirde tedbir haksız alınmış demektir[13]. Mesela, davacı bir gayrimenkulün kendisine ait olduğu gerekçesiyle davalıya karşı tescil ve müdahalenin önlenmesi davası açmışsa ayrıca gayrimenkulün üzerinde yapılmakta olan inşaatın durdurulması için ihtiyati tedbir kararı almışsa ancak dava sonunda söz konusu gayrimenkulün davalıya ait olduğu anlaşılmışsa, söz konusu ihtiyati tedbir kararının haksız olduğu ortaya çıkmış olacaktır[14].
Açılmış olan davada ihtiyati tedbir isteyen taraf kısmen haklı kısmen haksız çıkmışsa, davacı söz konusu haksız çıktığı kısım açsından sorumluluğuna gidilip gidilemeyeceği konusu tartışmalıdır.
Bir görüşe göre, davacı kısmen haksız çıktığı kısım açısından sorumlu olacaktır[15].
Diğer bir görüşe göre, esas davanın kısmen kabul edilmesi, verilmiş olan ihtiyati tedbir kararının haksız olduğu anlamına gelmeyeceğini savunmaktadır.[16]
Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına göre ise, davanın kısmen kabul edilmiş olması, bir bölüm isteğin reddedilmiş davanın ve ihtiyati tedbir kararının haksız olduğunu göstermez[17].
Kanaatime göre; Davacı, bazı davalarda davalıdan olan alacağını net olarak hesaplayamayabilir, bunun için yeterli bilgi ve belgesi bulunmayabilir. Kaldı ki çoğu zaman uzman teknik bilirkişiler arasında dahi hesaplamalarda farklılıklar çıkmaktadır. Bu yüzden davanın kısmen kabulü kısmen reddi halinde ihtiyati tedbirin haksız olduğundan bahsetmemek gerekir.
D)Haksız İhtiyati Tedbirden Dolayı Bir Zararın Ortaya Çıkması
Aleyhine İhtiyati tedbir kararı alınmış ve icra edilmiş olan karşı tarafın veya bir üçüncü kişinin, bu haksız ihtiyati tedbirden bir zarar görmüş olması gerekir.[18] Herhangi bir zarar doğmamışsa, davanın bir şartı gerçekleşmemiş olur. Zarar, maddi olabileceği gibi manevi de olabilir. Zararın ortaya çıkışı ve bunun miktarı tamamen genel hükümlere göre hesaplanır.[19]
Tedbir kararı farklı şekillerde sona erebilir. Tedbir kararı dava açılmadan önce verilmişse, davacı on gün içinde esas hakkındaki davasını açması gerekir. Davasını açmadığı takdirde ihtiyati tedbir kendiliğinden ortadan kalkar, yine ihtiyati tedbir kararı esas hakkında verilen kararın tefhim veya tebliğ edilmesinden itibaren kendiliğinden ortadan kalkar ayrıca aleyhine tedbir kararı verilen kimse teminat gösterirse mevcut ihtiyati tedbir değiştirilebileceği gibi kaldırılabilirde[20].
Görüldüğü üzere ihtiyati tedbir kararı farklı şekillerde sona ermektedir. Bu da istenebilecek olan zararın tespitinde farklılık yaratmaktadır.
İhtiyati tedbir kararı on gün içinde dava açılmamış olması nedeniyle kalkmış ise (HUMK 109) bu durumda yalnız ihtiyati tedbirin kalktığı tarihe kadar meydana gelen zarar istenebilir.[21]
İhtiyati tedbir kararı hükmün tefhim veya tebliğ edilmesiyle kendiliğinden ortadan kalkmış ise, ihtiyati tedbir kararının icra edildiği tarih ile hükmün tefhim veya tebliğ edildiği dönemdeki zarar istenebilir.[22]
İhtiyati tedbir kararı, teminat karşılığında kaldırılmışsa, istenebilecek olan zarar ihtiyati tedbirin ortadan kalkması için teminat göstermek zorunda kalmış olmasından dolayı uğradığı zarardır. Burada davacı, ihtiyati tedbirin kaldırılması ile hükmün verildiği tarih arasındaki zararını da isteyebilir[23].Çünkü teminat ile ihtiyati tedbir kalkmış ise de, tazminat davası açan davacının zararı sona ermemiştir. Teminatı göstermesi nedeniyle de bir zararı olmuştur.
E)Haksız İhtiyati Tedbir İle Zarar Arasında Uygun Nedensellik Bağının Kurulması
Haksız İhtiyati tedbir nedeni ile tazminat davası açan davacının, ödenmesini istediği zarar ile haksız ihtiyati tedbir arasında uygun illiyet bağı bulunması gerekir. Yani ortaya çıkan zararın nedeni, haksız ihtiyati tedbir kararı verilip bunun icra edilmesi olmalıdır. [24]
İhtiyati tedbir kararının sona ermesinden sonraki döneme ait zararlar ile haksız ihtiyati tedbir arasında uygun illiyet bağı yoktur. Sonraki dönemle ilgili ortaya çıkan zararlar için genel hükümlere göre dava açılabilir[25].
F)Kusursuz Sorumluluk
Davacı, davalının kötüniyetle tedbir aldığını veya bu konuda ihmalinin bulunduğunu ispatla yükümlü değildir[26].
Haksız ihtiyati tedbiri koyduran kimsenin kusurlu olması gerekmediği gibi kötüniyetle tedbir almış olması da gerekmez. İhtiyati tedbirin haksız olması ve bundan bir zararın doğmuş olması tazminatın ödenmesi için yeterlidir. Ancak kusursuz sorumluluk esası maddi tazminat açısından geçerlidir, manevi tazminat istenebilmesi için ihtiyati tedbiri koyduran kimsenin kusurlu olması gerekir[27].
HUMK.m.110 uyarınca mahkemeden ihtiyati tedbir almış olan kimse , bu kara yüzünden öteki yanın ve üçüncü kişilerin uğradıkları zararları, kararın haksız olması durumunda, giderim ile sorumlu tutulmuştur. Yasada giderim borcunun doğumu için kusurdan söz edilmiş değildir. Bu sorumluluğun da kusura dayanmadığı konusunda, gerek öğretide ve gerekse yargısal içtihatlarda görüş birliği vardır.[28]
Haksız ihtiyati tedbirden doğan tazminat davasını, aleyhine ihtiyati tedbir konulan taraf veya üçüncü kişi açabilir. Nitekim HUMK.m.110’ da “ihtiyati tedbir kararını talep eden taraf, bundan dolayı diğer taraf veya için üçüncü şahsın uğrayabileceği zararı” ndan söz etmektedir. Bu durumda davalı, haksız ihtiyati tedbir kararı alıp bunu uygulayan taraftır.[29]
B)Yetkili ve Göreli Mahkeme
Haksız ihtiyati tedbirden doğan tazminat davasında görev genel hükümlere göre belirlenecektir. Yetkili mahkeme ise davalının ikametgahı veya kararın uygulandığı (haksız fiilin ortaya çıktığı, HUMK 21) yer mahkemesidir[30].
HUMK tasarısında ise; Haksız ihtiyatî tedbirden kaynaklanan tazminat davasının, asıl davanın karara bağlandığı mahkemede açılacağı söylenmiştir.
C)Zamanaşımı
Haksız ihtiyati tedbirden doğan tazminat davasında, haksız fiillerde olduğu gibi 1 yıllık zamanaşımına tabidir (BK.m.60). Zamanaşımı süresinin başlangıç tarihi tedbir kararının kalktığı tarih değil, esas hükmün kesinleştiği tarihtir. Esas hakkındaki davanın 10 gün içinde açılmaması durumunda zamanaşımı, tedbirin kalkmış olduğu tarihten itibaren başlar[31].
Nitekim bir olayda Yargıtay, “...İhtiyati tedbir konulmasına ilişkin davada tedbirin kalktığı değil, ona dair kararın kesinleştiği gün, zamanaşımı başlangıcına esas alınmalıdır...Yargıtay’ın kökleşmiş uygulaması da bu doğrultudadır...’’şeklinde karar vermiştir[32].
Söz konusu dava temyiz veya karar düzeltme yolundan geçmek suretiyle kesinleşmişse bu durumda 1 yıllık zamanaşımı süresi ilgilinin esas hükmün kesinleştiğini öğrendiği tarihten itibaren başlamalıdır. Çünkü BK.60.maddesinde süre öğrenmeden itibaren başlar[33].
10 yıllık süre ise ihtiyati tedbirin uygulanmasından itibaren başlar[34].
D)Yargılama ve Davanın Sonucu
Haksız ihtiyati tedbirden doğan tazminat davası, haksız fiilden doğan tazminat davası gibi genel hükümler dairesinde görülür ve karara bağlanır. Haksız fiilden doğan tazminat davalarında olduğu gibi burada da dava açılırken davacıdan teminat alınmaktadır. Bu dava yönünden ihtiyati tedbir kararını alırken yatırılmış bulunan teminatın doğurduğu özellikler vardır.[35] Buna göre;
Hukuk ve Ticaret Mahkemeleri Yazı İşleri Yönetmeliğinin 44. maddesi, tazminatın geri verilmesinin hakimin kararına bağlı olduğunu düzenlemektedir. Haksız ihtiyati tedbirden doğan zarar nedeniyle açılan tazminat davası kazanılmış ise, uğranılan zararlar öncelikle bu teminattan karşılanır[36].
Peki ihtiyati tedbir kararı alan kimse esas davasında haksız çıkmışa, davalının tazminat davası açma ihtimaline binaen bu teminat 1 yıl süreyle muhafaza mı edilecektir?Yoksa belirli şartlar altında iade edilebilecek midir?
Bir görüşe göre, asıl dava sonuçlandıktan sonra haksız ihtiyati tedbir nedeniyle tazminat davası açılmamışsa, teminat uzun süre muhafaza edilmemeli, teminatı yatıranın talebi üzerine, asıl davaya bakan mahkeme tarafından karşı tarafa tazminat davası açması için süre verilmelidir. Söz konusu süre içinde dava açılırsa teminat dava süresince sahibine iade edilmez. Söz konusu süre içinde dava açılmazsa o zaman teminat sahibine iade edilir.[37]
Diğer bir görüşe göre ise, haksız ihtiyati tedbir uygulatan tarafın esas davayı kaybetmesi üzerine, karşı tarafın tazminat davası açmaması üzerine teminat yatıran tarafın mahkemeye başvurarak karşı tarafa uygun süre verilmesini istemesi doğru değildir. Zira bu durum hak arama özgürlüğünü zedelenmesi anlamına gelmektedir.[38]
Bize göre de karşı tarafa uygun süre verilip tazminat davası açmasının istenmesi menfaatler dengesine uygun düşmemektedir. Dava açmakta tereddüdü olan kimseye sırf teminatın sürüncemede kalmaması için belli bir süre verilmesi hakkaniyete uygun değildir. İhtiyati tedbiri uygulatanda teminatı zaten karşı tarafın uğrayabileceği zarara karşılık olarak yatırmıştır. O halde tedbiri uygulatan taraf davasından haksız çıkmışsa teminatını, tazminat davasının açılma süresine kadar iade edilmemesine katlanmak zorundadır.
Haksız ihtiyati tedbir nedeniyle zarara uğrayan taraf tazminat davasını kazanırsa ,bu kimseye teminat ayni olarak verilmez. Yapılacak olan ilamlı takip üzerine teminat paraya çevrilerek ödenir[39].
HUMK tasarısı asıl davanın reddine ilişkin hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyatî tedbir kararının kalkmasından itibaren, bir ay içinde tazminat davasının açılmaması üzerine teminat iade edileceğine ilişkin hüküm getirmektedir.
Bu hükümle tasarı aynı zamanda haksız ihtiyati tedbirden doğan tazminat davalarının, davanın reddine ilişkin hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren 1 ay içerisinde açılması gerektiği hükmünü getirmiş bulunmaktadır.
E-Yanlış İhtiyati Tedbir Kararı Verilmesi Hakimin Hukuki Sorumluluğuna Yol Açabilir
Hakimler kural olarak vermiş oldukları kararlardan sorumlu değildir. Ancak hakimlerin kasten veya ağır ihmal ile kanuna aykırı karar vermiş oldukları bazı önemli hallerde hakimlerin mali sorumluluğuna gidilebilmektedir[40].
Eğer hakim ihtiyati tedbir kararında yanlışlık yapmışsa ve bu kararında kasıt yada ağır ihmali bulunuyorsa kendisine karşı tazminat davası açılabilecektir.
Örneğin, ihtiyati tedbir kararı verilemeyen hallerden birisinin bulunduğu halde tedbir talebiyle karşılaşan hakim,ihtiyati tedbir kararı vermişse sorumluluğuna gidilebilecektir.Söz konusu dava BK.m.60 gereğince 1 yıl içinde açılmalıdır.
Yedieminin sorumlulukları da tazminat davasına konu olabilir. Yediemin taşınır malı mahkeme kararı olmadan tarafların birine verirse, BK.m.471’ e aykırı eyleminden davayı kazanan tarafa karşı sorumlu olur. Aleyhine, eşya bedeli için tazminat davası açılır. Davayı kazanan HUMK.m.186’ ya göre yedieminin taşınır eşyayı teslim ettiği tarafa karşı da tazminat davası açılabilir. [41] Yediemin taşınır eşyayı iyi muhafaza edilmemesinden dolayı mülkiyet davasını kazanana karşı sorumludur. Haksız ihtiyati tedbir koyanın muhafazadan doğan sorumluluğu bulunmamaktadır. Çünkü zarar yedieminin eyleminden doğmamıştır.[42]
Bir mal üzerinde ihtiyati tedbir konulmuş ise, o malın üzerine ihtiyati tedbir şerhi konulur ve bu malı üçüncü bir kişi satın almışsa, bu kimse söz konusu malı ihtiyati tedbir şerhi ile satın almış olur.[43] Hakkında ihtiyati tedbir kararı bulunan taşınmazların cebri icra yoluyla satılıp satılamayacağı konusunda Yargıtay’ın vermiş oluğu kararlar çelişkilidir.
Bir olayda Yargıtay, “...Tedbir kararları taşınmazın rızai olarak üçüncü kişilere devir ve temlikini önleyici nitelikte olup, cebri icra yoluyla taşınmazın satışına engel teşkil etmez...’’şeklinde karar vermiştir[44].
Başka bir olayda ise , “...İhtiyati tedbir kararının devam ettiği sürede satış istenmesi sonuç doğurmaz...’’ şeklinde karar vermiştir[45].
Taşınmazların cebri icra yoluyla satışı mümkün olsa da uygulamada böyle bir taşınmazın alıcısının olması pek mümkün olmayacaktır. O sebeple cebri icra yoluyla satışın mümkün olması pek bir anlam ifade etmeyecektir[46].
Taşınmazı cebri icra yoluyla alan kimsenin daha sonradan malik sıfatını kaybetme ihtimali bulunduğundan, taşınmazın cebri icra yoluyla satılmasının pek uygun olmadığı kanısındayız.
Mahkemeye yapılacak olan ihtiyati tedbir talebine karşılık, mahkemenin ihtiyati tedbir talebini benimsemesi gibi bir zorunluluk bulunmamaktadır.Mahkeme yasal şartların oluşması halinde takdir yetkisini de kullanarak ihtiyati tedbire karar verebilecektir.Ancak bazı hallerde yasal koşullar oluştuğu halde ihtiyati tedbir kararı verilemeyen haller vardır.
A)Genel Olarak
1-İhtiyati Tedbir Kararları, Esas Davayı Çözümler Nitelikte Olmamalıdır
Davadan önce veya dava sırasında verilen ihtiyati tedbir kararı ile davanın esası çözümlenemez. Hatta ihtiyati tedbir kararı ile ileride dava sonunda verilecek verilecek olan hükmün ne olacağını belirtebilecek nitelikte dahi olamaz. Birçok yargısal içtihatlar, esas davanın sonucuna etkili olabilecek şekilde ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceğini öngörmüştür.[47].
2-İdari Nitelikteki İşler İçin İhtiyati Tedbir Kararı Verilmemelidir
Adli yargıda,idari işler için ihtiyati tedbir kararı verilemez.İdari işler idari yargının yargısal denetimi altındadır.Örneğin,idare tarafından alınmış olan yıkma kararı, adli yargının bir ihtiyati tedbir kararı ile durdurulamaz, idare organları, adli yargının bu tür tedbir kararını uygulamak zorunda değildir. Uyuşmazlık Mahkemesi bu konuyu belirten pek çok karar vermiştir.[48]
Bunu gibi, idarece alınan teminatlar üzerinde ihtiyati tedbir konulamaz. (DİK.m.26/son)
Yine, Kamulaştırma kanunu m.20’ ye göre, lehine kamulaştırma yapılan idare adına tapu dairesince tescil edilen taşınmaz malın icraca boşaltılmasına karşı itiraz veya şikayet olması durumunda dahi boşaltma durdurulmaz, mahkemece buna ilişkin olarak ihtiyati tedbir kararı verilemez.[49]
Konuya ilişkin olarak örnek teşkil eden diğer yasal düzenlemeler ise şunlardır; 3213 sayılı Maden Kanunu m.40 , 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun m.19/III , Orman Köylülerinin Kalkındırılmasının Desteklenmesi Hakkında Kanun m.8/II.[50]
B)Özel Hükümler Gereğince İhtiyati Tedbir Kararı Verilemeyecek Haller
1-Boşanma ve ayrılık davaları hariç olmak üzere hariç olmak üzere (m.101/4), karı koca arasındaki davalarda ihtiyati tedbir kararı verilemez.[51]
2-İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davalarında, kural olarak ihtiyati tedbir yolu ile icra takibinin durdurulmasına karar verilemez.[52]
3-İhtiyati tedbir yoluyla da olsa, borçluya karşı başlamış olan takiplerin konkordato mühletinin bitiminden sonraki dönem içinde durdurulmasına veya borçluya karşı yeni takip yapılamayacağına karar verilemez. (İİK.m.287/VI)
VI-HAKSIZ İHTİYATİ TEDBİRDEN DOĞAN TAZMİNAT DAVALARINA İLİŞKİN ÖZEL DÜZENLEMELER:
A)Menfi Tespit Davasında haksız İhtiyati Tedbirden Doğan Tazminat Davası
İİK.m.72’ ye göre; icra takibinden önce açılan menfi tespit davasında mahkeme icra takibinin durdurulmasına, icra takibinden sonra ise ihtiyati tedbir olarak icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesine karar verebilir. İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ise borçlu ancak gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın %15’ inden aşağı olamamak üzere göstereceği teminat karşılığında mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini isteyebilir. Her iki halde de dava alacaklı lehine sonuçlanırsa, ihtiyati tedbir kararı kalkar ve buna dair hükmün kesinleşmesi hainde de alacaklı, ihtiyati tedbir sebebiyle alacağını geç almış bulunmasından doğan zararlarını gösterilen teminattan alır.
İİK.m.72 ile menfi tespit davasında borçluya tanınan ihtiyati tedbir kararı alma yetkisi sonucunda mahkeme, takibi durdurma veya vezneye giden paranın alacaklıya ödenmemesi şeklinde tedbirlere hükmedebilecektir. Bununla amaçlanan, gerçekten borçlu olmadığını ileri süren kişinin, alacaklı olmayan bir kişiye ödeme yapmasının önüne geçilmesidir. Bu yöndeki ihtiyati tedbir, HUMK.m.103 anlamında bir ihtiyati tedbir çeşidi olarak düşünülebilir.[53]
Menfi tespit davası reddedilmesi halinde, davacı borçlunun koydurmuş olduğu ihtiyati tedbirin haksız olduğu ortaya çıkar. Bu nedenle davalı alacaklı uğramış olduğu zararı isteyebilir. Ancak bunun için ayrı bir dava açmasına gerek yoktur. Çünkü İİK.72/IV maddesinde özel bir düzenleme yer almaktadır.Bu sebeple bu hüküm öncelikle uygulanacaktır.Mahkeme menfi tespit davasını reddetmişse kendiliğinden borçluyu alacağın %40’ı oranında tazminata mahkum edecektir[54].
Buna karşın alacaklı zararın daha fazla olduğunu iddia ediyorsa bu yöndeki iddiasını yargılama sonuna kadar ileri sürebilir.Bu durumda alacaklı zararın tamamını ispat etmek zorundadır[55].
Bu konuya ilişkin olarak değinilmesi gereken son bir konu da şudur; HUMK’ ndaki genel düzenleme ile, bunun bir türü olan İİK’ ndaki düzenleme arasında, özellikle teminat açısından önemli farklar bulunmaktadır. İki düzenlemenin farklılık arz ettiği durumlar şu şekildedir:
-İİK.m.72’ ye göre ihtiyati tedbir alabilmek için yatırılacak olan teminatın mutlaka para olması gerekir.[56]
-Buradaki teminata ilişkin bir diğer özellik de, HUMK.m.110’ daki düzenlemeden farklı olarak açıkça asgari %15 olarak gösterilmiş olup, teminat göstermeme konusunda hakime bir takdir hakkı verilmemektedir.
-Yine, HUMK.m.112’ de, esas hakkında verilen kararın davacının lehine veya aleyhine olması ayrımı yapılmamasına karşılık, İİK.m.72/VI, ihtiyati tedbirin kalkmasını, davanın alacaklı lehine sonuçlandırılması haline indirgemiştir.
-Ancak pratik açıdan en büyük fark, menfi tespit davasını gören mahkemenin, alacaklının uğradığı zararın da aynı davada takdir edilerek hükmedilmesidir; yani burada haksız ihtiyati tedbirden doğan tazminat davası açmaya gerek bulunmamaktadır.[57]
B) İstihkak Davasında Haksız İhtiyati Tedbirden Doğan Tazminat Davası:
Yapılan haciz nedeniyle istihkak iddiasında bulunulmuşsa davaya bakacak icra tetkik merciinin icra takibinin ertelenmesine ilişkin karar (İİK.m.97/I-V),hukuki niteliği bakımından ihtiyati tedbir kararıdır[58].
İstihkak davası üzerine icra tetkik merci takibin ertelenmesine karar verdiği halde dava sonunda davanın reddine kararı vermişse alacaklı zarara uğramış demektir.
Bu durumda davalı olan alacaklı tahsili geciken miktarın %40’ından az olmamak üzere tazminat talep edebilir.Tazminata karar verilebilmesi için burada talebin olması gerekmektedir(İİK.m.97/XIII).Davalı alacaklının ayrı bir dava açmasına gerek yoktur.Çünkü burada özel bir düzenleme bulunmaktadır.Alacaklı,alacağın %40’ına kadarki zararını ispat etmek zorunda değildir,bu oranı aşan kısım için ise zararı ispat etmek zorundadır[59].
C)Haksız Yürütmeyi Durdurma Kararından Dolayı Tazminat Davası:
Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi tarafından verilen yürütmeyi durdurma kararları da ihtiyati tedbir kararı niteliğindedir. Bu nedenle bir yürütmenin durdurulması kararından zarar gören kişinin, yürütmenin durdurulması kararını isteyen kişiye, yani idari yargıdaki davanın davacısına, karşı açacağı tazminat davasına da adliye mahkemelerinde bakılır ve bu davada da ihtiyati tedbir ve ihtiyati hacizden dolayı tazminat davalarında olduğu gibi, kusursuz sorumluluk ilkesi uygulanır.[60]
Bir davada, talepte bulunarak mahkemeye ihtiyati tedbir kararı aldıran ve akabinde uygulatan tarafın esas davasında haksız çıkması halinde, söz konusu ihtiyati tedbirin “haksız” bir karara dönüşür. Bu haksız kararın uygulanması sonucunda karşı tarafın, uğramış olduğu zararı açacağı bir dava ile talep etmesi durumunda, haksız ihtiyati tedbir koyduran taraf bu zararı tazmin etmekle yükümlüdür.
Her ne kadar Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunumuzda konuya ilişkin eksiklikler bulunsa da HUMK tasarısında bu eksiklikler giderilmiştir. Fakat İhtiyati tedbir kararına karşı davalının itiraz hakkı olduğu halde, ihtiyati tedbir nedeniyle zarara uğrayan üçüncü kişinin itiraz hakkı bulunmamaktadır, üçüncü kişiye yalnızca tazminat davası açma hakkı tanınmıştır. HUMK tasarına bu yönde de düzenleme getirilerek üçüncü kişiye de itiraz hakkı verilmesi gerektiğini düşünmekteyim.
Arb. Av. Zekeriya Zafer YILMAZ
ALANGOYA,H.Yavuz :Medeni Usul Hukuku,İstanbul 2003.
GÖKCAN, Hasan Tahsin :Mühür Bozma Yedieminlik Yükümlülüğüne Uymama İhtiyati Tedbir Kararına Aykırılık suçları ve Zarara Yol Açan Yediemin ile Haksız Tedbir Uygulatana Karşı Tazminat Davaları, Ankara 2001.
KARAHASAN, Mustafa Reşit :Sorumluluk Hukuku – Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk, Ankara 1995
KILIÇOĞLU, Mustafa :Sorumluluk Hukuku – Sözleşme Dışı Sorumluluk, Cilt:1, Ankara 2002.
KURU, Baki :Hukuk Muhakemeleri Usulü, 4.Baskı Cilt:4,İstanbul 2001
KURU, Baki/ARSLAN,
Ramazan/YILMAZ, Ejder :Medeni Usul Hukuku, Ankara 2002.
ÖZKAN, Hasan :İhtiyati Tedbir Delil Tespiti ve İhtiyati Haciz ile Kamu Alacağının Tahsilinde İhtiyati Haciz, Ankara 1997.
ÖZKÖK,Süleyman :İhtiyati Tedbirler, Ankara 2002.
PEKCANITEZ,Hakan :Medeni Usul Hukuku, Ankara 2000.
ÜSTÜNDAĞ,Saim :Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 1997.
YILMAZ,Ejder :Geçici Hukuki Himaye Tedbirleri,
Cilt 1, Ankara 2001
www.kgm.adalet.gov.tr
[28] KARAHASAN, Mustafa Reşit, Sorumluluk Hukuku – Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk, Ankara 1995, s.844
[41]KILIÇOĞLU, Mustafa, Sorumluluk Hukuku - Sözleşme Dışı Sorumluluk, C.I, s.427; KURU Baki, C.III, s.3053